rafet öztürk
rafet öztürk
sunu-rafet-öztürk
yazı-rafet öztürk
hayatı-rafet öztürk
basın-rafet öztürk
video-rafet öztürk
albüm-rafet öztürk
foto-rafet öztürk
foto1-rafet öztürk

 

TÜRKİYE’DEKİ SON KRİZ NE DERSANE NE DE YOLSUZLUK KONUSUDUR: BU KRİZ YENİDÜNYA DÜZENİNE SOYUNAN SERMAYENİN MUTLAK HÂKİMİYET SAVAŞI MIDIR?
 
Türkiye’de twitler, facebook paylaşımları, gazete ve internet sayfaların haberler, sesli makaleler, video mesajları, havada uçuşuyor. Husumet, Karalama, beddua, bel altı bel üstü suçlamaların ardı arkası kesilmiyor. 
 
Türkiye’de insanlar bilinçli/bilinçsiz bir şekilde kamplaşmalara ve gruplaşmalara yönlendiriliyor, saptırılıyor, yanıltılıyorlar.
 
Neden mi?
Doğru anlamak için biraz kafa yoralım...
 
Ünlü tarihçi ve filozof Hobsbawm İkinci Dünya savaşı öncesini ve sonrasını ekonomik ve siyasi krizler noktasında değerlendiriyor: Hobsbawm 2009 yılında, 15 Eylül 2008'de Lehman-Bank'ın iflasını 11 Eylülde Dünya Ticaret Merkezi ikiz kulelerinin yıkılmasından çok daha önemli olduğuna vurgu yapıyor ve Dünyanın bazı bölgelerinin yerle bir olacağının altını çiziyor. Durum 2013’te değişti mi? Hayır. Stefan Kayser, Spiegel Online'de 13.09.2013 tarihli “Bankalardan Gelen Risk. Bomba Çalışıyor” başlıklı yazısının manşetinde 'Avrupa’nın Maliye Bakanları Vilnius’ta iflasla karşı karşıya gelen bankaları kurtarma konusunu tartışmak için bir araya geldiler. Reform sözü vermelerine rağmen krize neden olan şartlar ortadan kaldırılmadı. Finans sektörü Lehman'ın batmasının ardından 5 yıl geçmesine rağmen toplum için hala bir risktir.” demektedir.
 
Hobsbawm mülakatında, insan hafızasının geçmişi hatırlamak ve gerçekleri görmek yerine unutmayı yeğlediğini ifade ediyor. “Kapitalizmin akılcı bir analizinin yapılmaması konusunda sistematik bir gayret vardır.” Serbest piyasa ekonomisinin kendi kendisini düzenleyeceğini/regle edeceğine inanan ekonomi/piyasa ilahiyatçılarının çocuktan da çocuksu inanışlarına vurgu yapan filozof “onlar gözlerini gerçeğe kapamışlardır.” demektedir. “Bu onları insanlık için daha tehlikeli hale getirmektedir. Onlar geçmiş yıllarda sürekli yenilenen krizleri tehlike olarak algılamamak için sürekli bir gayret içindedirler.” Oyunun bittiğini belirten Hobsbawm krizlerin giderek daha büyüdüğünü ve dramatik durumlar aldığını belirterek kendisini yöneltilen “oyun bitti mi?” sorusuna evet cevabını vermiştir. Filozof, New York Times'dan alıntıyla 1920'li ve 30'lu yıllardaki kriz ötesi büyük depresyonun ancak İkinci Dünya savaşı ile sona erdirildiğini belirtmektedir. 1930'lu yılardaki bu krizi kimsenin kontrol edemediğini ve şu an durumun hatta o dönemden daha ağır olduğunu ve hiç bir hükümetin bu durumda ne yapacağını bilemediğini belirtiyor. Obama ve Merkel dâhil hiç kimsenin bu krizin atlatılması konusunda çarelerinin olmadığını belirten filozof, krizi açmak için kullanılan metot ve araçların etkili olmadığının altını çizmektedir. Bu durumun Demokrasi için bir tehdit midir? Sorusuna: “Her şey olabilir. Enflasyon, Devalüasyon, Hiperenflasyon. İnsanların güvendikleri yok olursa, hayat tasarımları yok edilir ve hayatın dışına itilirse ne olur? Benim tarihsel tecrübem; bu konuda bizim (dünyanın) bir trajiğe doğru ilerlediğimizi söylüyor. Kan akacak. Çok kan akacak. İnsanların ıstırapları artacak. ... Ülkesini terk eden göçmenlerin sayısı artacak. Dünya savaşına evrilecek bir savaş çıkacak ve bu savaş Pasifikte ve Asya’da olacaktır.” cevabını vermektedir.
 
Stern dergisinde 2009 yılında yayınlanan bu mülakat insanın tüylerini ürpertiyor. Amerika'da, Avrupa’da, Arap Yarımadası’nda, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu ve Merkez Asya’da 1990'lı yılların ortalarından sonra meydana gelen olaylar ve yakın coğrafyamızdaki siyasi ve ekonomik krizler birçok gelişmiş devleti endişeye ve çaresizliğe sürüklemektedir.
 
TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASAL VE EKONMİK GELİŞMELER
Acaba bizler, özellikle birçok İslam ülkesinde meydana gelen ve Arap baharı olarak adlandırılan bu crash/collaps’ı iyi okuyamadık mı? Bu soruyu doğru sormakta geciktik mi? Yoksa yanlış mı yorumladık bu gelişmeleri?
 
Devletlerin kriz yönetimi oluşturma ve kudretli bir devlet iktidarı oluşturma konusunda Almanya’da işleme sokulan bir uygulamayı Türkiye kamuoyu gözden kaçırdı. Bu sıradan bir olay değildi: Zira 22 Eylül 2013 tarihinde gerçekleştirilen Federal Almanya Parlamentosu Genel Seçimleri akabinde, Almanya’da büyük koalisyon iradesi ve bunu gerçekleştirmesi oldu. Bu durumu krizle/collaps’la bir araya getirdiğimizde, niçin Federal Almanya Cumhuriyeti Devletinin böyle bir tasarrufta bulunduğu şimdi daha kolay anlaşılıyor. Hâlbuki Hristiyan Demokratlar, Birlik 90/Yeşiller’le Hessen Eyaletinde olduğu gibi Büyük ve küçük ortaktan oluşan bir koalisyon hükümeti kurabilirlerdi. Bunu teamüllere aykırı bir şekilde yapmadılar. Devlet erki bu kriz sürecinin, olaylara hâkim, devleti idare edecek güçlü bir hükümetle daha kolay atlatılacağının farkındaydılar. Bu şekilde hem güçlü bir hükümet kurdular hem de kriz uçlarına ve küresel sermayeye açık güçlü bir muhalefete fırsat vermediler. İki büyük siyasi partinin uzlaşma metini, koalisyon antlaşması açıklandı. Federal Almanya bu şekilde Dünya’da varlığı tartışılmayan siyasi ve ekonomik krizle mücadele etmek için önemli bir adım attı.
 
TÜRKİYE'NİN KRİZİ ATLATMA FORMULÜ
Siyasi ve ekonomik krizlerin varlıkları su götürmez bir gerçeklik oldu hemen hemen her ülkede sürekli dillendiriliyor. Ancak Hobsbawn’ın dediği gibi Dünya’nın bu kriz sürecinden kurtarılması kolay olmayacağa benziyor. Tüm devletler öyle yâda böyle bu krizden etkileniyor ve paylarına düşeni alıyorlar.
 
İslam dünyasında birçok ülke darbeler, iç savaşlar, ambargolar, siyasi ve ekonomik krizlerle mücadele ederken, Portekiz, İspanya, İtalya hatta Almanya ekonomik krizin eşiğine varmışken, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan bu eşiği aşmışken Türkiye’nin bu durumdan en az etkilen bir ülke olması iyi düşünülmelidir.
 
Türkiye Cumhuriyetinin 61. Hükümeti ve Başbakanı krizle nasıl mücadele etmektedir?
 
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Başbakanı devasa projelerle ekonomiyi canlı tutmak ve bu krize karşı durabilmek için büyük projeler üretiyor. Yeni projeleri hayata geçiriyor. Hükümet bir taraftan Nükleer Elektrik Santralı, Havalimanı, Köprü, Eski İpek yolunun enerji hattına çevrilerek işler hale getirilmesi gibi dev projelerle bu krizi göğüslemeyi hedeflerken diğer yandan Türkiye’nin bölgesinde bir finans merkezi olması için dev adımlar atıyor.
 
Bu gelişmeler göz ardı edilebilir mi?
 
Bu açılımları ve gayretleri görmemek ‘engelli’ olmaktır. Vicdanından engelli olanlar, acaba neye ve kimlere hizmet etmektedirler?
 
Eğitim, ekonomi, dış ticaret, bilim, sanat, kültür ve enerji politikalarında  büyük gelişmeler yaşanırken Türkiye’de neler oluyor? Türkiye’de insanlar niçin kamplaşma,  yanlış yönlendirme, yanıltma ve saptırmalarla karşı karşıya bırakılıyor? Türkiye’deki bu gerginlik kimin işine yarıyor? Türkiye ve insanı ne kaybediyor ne kazanıyor?
 
Bu soruların samimiyetle sorulması gerekiyor.
 
Birinci ve ikinci dalga adı verilen sözde operasyonlar, hakikatte krize karşı durmak için planlanan çalışma, gayret ve projelere engel olmaktan başka ne anlam ifade etmektedir? Vicdan sahibi her birey, her vatandaş bu soruyu mutlaka kendisine ve bu gerginliği durmadan körükleyenlere sormalıdır: Bu bir ihanet midir yoksa bir bilgisizlik midir?
 
Türkiye’de devletin temel bileşenleri olan CUMHURUN REİSİ DÂHİL, HALK, SİYASİ PARTİLER, HÜKÜMET, YARGI, MEDYA VE EKONOMİ bu krizin kontrollü bir şekilde atlatılmasından memnun değil midir? Ülkeye son 40 yıldır milyarlarca zarar veren Doğu ve Güney Doğu krizi bitirilerek ve her gün onlarca Memeciğin tabutuyla yürekleri yanan ağababaların yüreklerinin serinlemesinden kim zarar görmüştür? Kimse. Türkiye, komşularıyla, diğer İslam Ülkeleri ve hatta birçok Avrupa ülkesiyle karşılaştırıldığında oldukça başarılıyken, BU SÜRECİ PARA VE FİNANS MERKEZLERİNİN (Imperium of Money) ELLERİNE Mİ BIRAKSIN?
 
BUNU MU İSTENİYOR?
 
HİÇBİR AKLISELİM BİREY, DEVLET ADAMI - BUNA OBAMA, PUTİN VE ALMANYA ŞANSÖLYESİ MERKEL’DE MUHALEF VE HÜKÜMETLERİ DÂHİL - YÖNETTİĞİ VE YAŞADIĞI TOPRAKLARDAKİ SÜREÇLERİN KENDİ ULUS DEVLETİNİN kontrolünden çıkmasına ve Para ve Finans merkezlerinin eline geçmesine müsaade etmemelidir. Serbest piyasa ekonomisinin Dünya’da her şeye hâkim olması (Imperium of Money) hayalini kuran ve tüm imkânlarla bunun için mücadele eden merkezler insanlığa ne vermiştir? BU MERKEZLERİN DÜNYAMIZA GÖZYAŞI, FAKİRLİK, KEDER VE KANDAN BAŞKA VERECEKLERİ BİR ŞEY YOKTUR. BU MERKEZLER, SADECE PARA KAZANMAYA ENDEKSLİ OLDUKLARI İÇİN ETİK VE MORAL DEĞERLER FUKARASIDIRLAR...
 
GELİŞMİŞ ÜLKELERİN KRİZ İDARESİ VE ÖTELEME ÇABALARI
Bu imparatorlar/baronlar sadece Türkiye’nin değil, sağlam bir ekonomik yapı oluşturarak halklarına huzur, sükûnet, mutluktuk ve barış vermek isteyen tüm devletlerin sinir uçlarını durmadan kaşımaktadırlar.
 
Güçlü devletler bu güne kadar bu siyasi ve ekonomik depresyonu ve küresel krizi hep öteki coğrafyalara yönlendirerek kurtuluş arama metodunu kullandılar. Belki bir zaman diliminde başarılı da oldular. Ancak Amerika'da 2013 yılında meydana gelen Shutdown denilen sorunda ülke 24 Milyar Dolar kaybetmiştir. Bu iki gücün mücadelesi olarak algılanmalıdır. Bu durum gösteriyor ki; Güney ve Akdeniz’e kıyı Avrupa ülkelerinde ve önümüzde duran Doğu Avrupa ülkelerinde kriz Kıta Avrupa’sını ve tüm dünyayı etkilemeye devam edecektir. Zamanımızda krizleri kendi merkezinden uzak tutma ve dahi öteleme çabaları artık başarı şansını kaybetmiştir.
 
Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin tüm coğrafyaya yayılmasından nasıl ders çıkarılmaz? Türkiye de sahnelenen bu durum çok kısa bir sürede farklı coğrafyalarda artçılarını gösterecektir. Bu duruma engel olunmaması durumunda domino efekti devam edecek ve dengeler değişebilecektir. Türkiye’de istikrar boşluğundan, zayıf hükümetlerden, iç çekişmelerden çok çekmiştir. Aynı durumun vuku bulması durumunda bundan sadece kendi vatandaşları zarar görmeyecektir.
 
TÜRKİYE BÜTÜN BÖLGENİN UMUDU OLMUŞTUR
Türkiye son yıllarda demokratikleşme ve sosyal hukuk devleti olma yönünde büyük adımlar atmıştır. Bu atılan adımlar halka umut veriyor. Türkiye halkı, bu imtiyazlı güçlerin anti demokratik yollarda hükümetlerin kurulup, hükümetlerin değiştirildiği, krizlerin alevlendirildiği dönemi rahmetli Ecevit döneminde yaşanan süreçle sona erdirecek kadar demokratik bir bilinç kazanmıştır. Türk toplumu, darbelere ve iç çekişmelere evrilecek kadar basiretsiz bir toplum artık hiç bir zaman olmayacaktır. Bu tür oyunlar toplumu ve devletleri dizginlemek için genel geçer akçe olmaktan çıkmıştır.
 
Her bireyde, kurumda, her devlette ve her ülkede sorular ve hatta sorunlar olur. Olagelmiştir. Olacaktır da. BU SORU VE SORUNLARLA YORGAN YANAR VE TESTİ KIRILIRSA,  YORGANI YAKANLAR DA, TESTİYİ KIRANLAR DA VE MİDYATA PRİNCE GİDENLER DE, NE AYAKLARINI UZATABİLECEKLERİ BİR YORGAN BULABİLİRLER, NE DE YİYEBİLECEKLERİ BULGURLARI OLUR...
 
İnanalar değerleri gereği soru ve sorunlar göz ardı edilsin demez. Çalınsın, çırpılsın ve yetimin hakkı yensin de demez.
DİYEMEZ, DEMEMELİDİR VE DEMİYECEKTİRDE. 
 
TÜRKİYE’DEKİ SON KRİZ NE DERSANE NE DE YOLSUZLUKLARA ENDEKSLENMİŞ BİR SÜREÇTİR. KRİZ GLOBAL SERMAYENİN YENİDÜNYA DÜZENİ KURGUSUNDA ÜLKELERE VE HALKLARA DİZ ÇÖKTÜRME SAVAŞIDIR.... BU SAVAŞIN TARAFLARI VARDIR.
 
Bu resmin iyi okunması, tarafların kimler olduğu iyi analiz edilmeli ve hayati tedbirleri alınmalıdır. 16. Yüzyıldan itibaren gelişerek büyüyen ve yeryüzü tanrılığına soyunan 'taraf', Türkiye’deki bu barış/kardeşlik sürecini ve iyi analiz ve doğru tespitlerle krize göğüs geren tarafı sekteye uğratmak için gerekli tüm önlemleri almış ve elzem süreçleri başlatmıştır. İradeleri bu şekilde tecelli etmiştir: Önce gezi olayları ve akabinde cemaat devlet çatışması işleme koyulmuştur. Peki, Amerika, Almanya, Rusya, Çin ve İngiltere’de durum farklı mıdır? Hayır değil. Aynı süreçler/savaşlar buralarda da devam etmektedir.
 
ŞİMDİ NE OLACAK?
 
Türkiye’de Sükûnet Sağlanmalıdır.
Ülkesini Ve Devletini Seven;
Hangi Ülkede Yaşarsa Yaşasın, Her Vatandaş,
Hangi Bölgeye, Yöreye Ve Etnik Kökene Ait Olursa Olsun, Her Birey,
Hangi Partiye Bağlı Olursa Olsun, Her Siyasetçi,
Hangi Meşrebe, Cemaate Ve Meşrebe Sahip Olursa Olsun, Her Kuruluş,
Hangi Programa Sahip Olursa Olsun, Her Siyasi Parti,
Hangi Fabrikada Çalışırsa Çalışsın, Her İşçi,
Hangi Kurumda Hizmet Ederse Etsin, Her Memur,
Hangi Hizmeti Verirse Versin Her İdareci,
Yani Devleti Oluşturan Tüm Halk En Alt Yapılanmasından En Üst Yapılanmasına Kadar Bu Durumu İyi Görmeli Ve Analiz Ederek Hareket Etmelidir.
Aksi Bir Davranış İçinde Bulunanların, Ya Bilgileri Yoktur Ya Da Bilinçli Bir Şekilde Ülkelerine Zarar Verme Bilincini Taşımaktadırlar.
 
 
GÜÇLÜ İKTİDARLARI HÜKÜMET ETTİREN, İÇ VE DIŞ BARIŞI KORUYAN, HALKIYLA, HÜKÜMETİYLE VE DEVLETİYLE BÜTÜNLEŞEN, DÜRÜST VE DİRİ OLAN TOPLUMLAR BU SAVAŞTAN EN AZ ZARARLA KURTULACAKTIR.
 
ALLAH İNSANI VE İNSANLIĞI, GELDİĞİMİZ VE İÇİNDE YAŞADIĞIMIIZ TOPLUMUMUZU VE DEVLETİMİZİ KORUSUN. RABBİMİZ BİZLERİ ANLAMA, GÖRME VE BİLME YETENEKLERİNDEN MAHRUM ETMESİN... YAR VE YARDIMCILARIN EN GÜZELİ O'DUR... BİZ YETERKİ ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI SARILALIM. BİRBİRİMİZLE UĞRAŞMAYALIM...
 
 
 
 
  
TEBLIG, SUNUM VE MAKALELER
 1  SUNUM VE TEBLIGLER TOPLUCA

 2  DİNİ KURULUŞLARIN UYUMA KATKILARI

 3  İSLAM VE DİYALOG

 4  ALMANYA'DA MÜSLÜMAN  KURULUŞLAR

 5 AGIT STATEMENT I

 6 AGIT STATEMEN II

 7 AGIT REDE

 8  ARMUT

 9  GEBOT

 10  CM-FI 2008

 11   CM-FI 2010


 


 

EVLİYA ÇELEBİNİN İZİNDEN BİLGİYE, ÇİN'E VE ÇİNİYE, ALMANYA'YA VE DÖNÜŞ SANADIR, EVLİYALAR DİYARI...