rafet öztürk
rafet öztürk
sunu-rafet-öztürk
yazı-rafet öztürk
hayatı-rafet öztürk
basın-rafet öztürk
video-rafet öztürk
albüm-rafet öztürk
foto-rafet öztürk
foto1-rafet öztürk

Küresellik ve Sorumluluklarımız
Biz ve Çağımız
________________________________________
Ulus devletlerini birbirinden ayıran coğrafik sınırlar varlıklarını sürdürüyorlar. Bu sınırlar halklar arasındaki trans nasyonal, ekonomik, siyasi, kültürel ilişkiler ve uydu aracılığı ile yapılan televizyon yayınları, internet aracılığı ile dünya çapında çağda daha da geçişkenleşti. Bilgi toplumlarında, bir taraftan ulusların kendilerine özgü sosyal ve kültürel özellikleri korunurken, diğer taraftan da uluslar ve halklar her alanda birbirlerinden ve yine birbirleri için öğrenmeleri, yeniliklere ve gelişmelere açık olmaları gerekiyor. Bu öğrenim süreci sadece coğrafi sınırlarla birbirlerinden ayrılmış uluslar için değil, aynı ulus devleti içerisinde yaşayan kültürel, dinsel ve etnik olarak birbirlerinden farklı olan halklar içinde geçerlidir. Yani; insanlar kültürlerarası bütünleşmiş birlikte yaşamı öğrenmek zorundadırlar. Kültürel ve dinsel bağlamda yerli halklar kendi özelliklerini yüceltip, azınlıkların kendilerine has özelliklerini primitif olarak değerlendirmemelidirler. Çoğulculuk politikaları azınlıkları kendi dinsel ve kültürel özelliklerinden soyutlanmaya zorlamaz ve onları ötelemeye çalışmamalıdır. Bu çerçevede globalizmin ilkesizleştirme ve renksizleştirme hastalıklarına kapılmadan dünyada yerküresinde meydana gelen olayları iyi analiz etmek gerekiyor. Bu çözümlemelerin sonuçlarının uluslararası olduğu gibi, ulusal ve yerel/komunal etkileri de olacaktır.
 
Biz ve Evrenselliğimiz
________________________________________
Dünyanın farklı coğrafyalarından gelen Müslümanlar,  kıta Avrupası'nda atalarının yaptıklarıyla övünmeden ve öykünmeden aşkın varlığın insan için dilediği huzur ve mutluluğu merkez alan yüksek kültürü ve medeniyeti örneklemek gibi bir sorumluluğu taşımaktadırlar.
Almanya’da Türk, Fransa’da Faslı ve Cezayirli, İngiltere’de Pakistanlı Müslümanlar tarihte bu medeniyetin asılarca öncülüğünü yapmış Türkiye’yi çok yakından izliyorlar, olaylar ve gelişmeler hakkında Türkiye’de sorumluluk ve görev sahibi insanların neler söyleyeceğini merakla bekliyorlar. Müslümanların geleceğine yönelik ne tür çalışmalar yapacaklarını önemsiyorlar. Geleceğe yönelik bir yol haritasının oluşturulması yönündeki bu beklentileri son günlerde Müslüman ülkelerde yaşanan olaylar bu beklentilerin söz yerindeyse tavan yapmasına neden olmuştur.
Evrensel düşünce sahibi bilginler ve aydınların hazırladığı stratejik yol haritalarına ihtiyaç düne göre bugün daha da fazladır. Dışlanma, ayrımcılık, adalet, insan ve doğal kaynakların paylaşımında eşitlik ve İslam’a karşı oluşturulan stratejik Bizans oyunlarıyla örülmüş düşmanlıklar  karşısında öncelikle Müslümanlar ve tüm insanlık Türkiye’de pratiğe uygulanan aydın, samimi, insani ve evrensel çalışmaların geleceğini merakla bekliyorlar.
Bu duygu ve düşünceleri yaşatmak için diklenmeden dünyaya gözlerini dikebilen akademisyen, çilekeşlere ihtiyaç var. Batmadan batının eğitimini, mantalitesini ve bilgisine uzanan öğrenim almış genç dimağlara kapılar açılmalı. Kapıların açılması yetmiyor. Köşe bucak aranıp bulunup bu beyinlerin dünya gariplerinin göz ve gönüllerini uladığı Türkiye’ye kazandırılmalı. Sosyal ve fen bilimlerinde Siyasal Bilimlerde, Sosyoloji ’de, İletişim Bilimlerinde Antropoloji ’de, Etnolojide, Felsefede vesaire tüm bilim dallarında eğitim görmüş, başarılı olmuş insan kaynakları, genç beyinler istihdam edilmeli.  Akademisyenler, doktorlar, idari, siyasi ve sosyal hayatı bilenler, tecrübeyle yaşayanlar Türkiye’ye kazandırılmalıdır.
İhtilaflardan öğrenen, pratik hayatı okuyan, sorunlara çözüm arayan proaktif bireylerin getirecekleri kaynaklar geleceğimizi örecek ve insanı kazanma yarışında Türkiye’nin ipi göğüslemesine büyük katkı sağlayacaktır.

Biz ve Kaynaklarımız
________________________________________
Farkların zenginlik ve medeniyetlerin buluşmasından daha büyük medeniyetlerin yaratılacağını iyi bilen ülkeler insan kaynaklarını heba etmeyen siyasal ve sosyal sistemlerdir. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın İspanya Başbakanı Zapetero ile ortak gerçekleştirdikleri “Kültürler Arası Diyalog” aksiyonu doğu ve batı arasında insanın mutluluğunu hedef alan ulvi bir tanış olma mücadelesi değil de nedir?  Bu köprülerin kıta Avrupası’nın gelenek sahibi tüm ülkelerle kurulması gerekir. Dostluklardan dayanışma ve kaynaşma doğar.  Bu çalışmalar Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde oluşturduğu demokratikleşme sürecine hem Almanya hem de Türkiye için büyük katkı sağlayacaktır. Bu konuda da gerekli alt yapı ve iletişim ağına sahip, hikmet ve irfan sahibi Sivil Kitle Örgütlerinden ve yetişmiş insan kaynaklarından azami istifadelerin elde edilmesi gerekir.
Bu şekilde Türkiye’de yapılan hizmetlerin, demokratikleşme, hak ve sorumluluk bilinci bağlamında takip edilen süreçlerin, elde edilen kazanım ve ürünlerin diğer dünya kentleri ve ülkeleriyle sürekli karşılaştırılması gerekir. Bu karşılaştırmalardan elde edilen verileri ölçü alarak, kazanım ve sorunların açığa çıkarılması ve zikri geçen süreçlerin faydalılık bağlamında standartların oluşturulması gerekir. Bu çalışmaları yapabilecek, yapısal ve teorik sorunları tespit edecek uzmanların kolay yetişmediği malumdur.
 
İşte bu bağlamda temsile soyunan ve kendini yetkin görenler, hizmetlerini, başlatacakları süreçleri ve hatta ürünlerini hem kendi  ülkesindeki, hem de dünyanın diğer coğrafyalarında ki mümessillerle, onların  hizmetleri, süreçleri ve gelişimleriyle sürekli karşılaştırmalıdır. Bu tür çabalar temsilcilik vasfına haiz bireylerin kendi bilgi ve becerisini ölçme ve neleri yapabileceği konusunda bilgiler edinmesine büyük katkılar sağlayacaktır.
Diğer kent ve ülke kurum ve kuruluşlarının en iyi hizmetlerini ve çalışmalarını tespit ve tahlil ederek yaşadığı coğrafyanın eksiklerin neler olduğunu tespit etmek ve bu sıkıntıların hangi gayret ve çabalarla giderileceği konusunda gayret gösterme bilgi ve sosyal beceri sahibi bilgelere ihtiyaç vardır.  Bu kurumlar ister Alman kurumları olsun ister diğer kurumlar olsun fark etmez.
Zira biz en iyisine yapmaya adayız. Öyle de olacaktır inşallah. Bunun için gerekli açılımları ortak akla yaslayarak hep birlikte başaracağımıza inanıyoruz.
Yeni düşünceleri, dürtüleri ve hedefleri zamanım şartları ve dinimizin ilkeleri çerçevesinde takım ruhu ve kolektif bilinçle geliştirerek hem kendimizi hem de temsil ettiğimiz kitleye çok boyutluluk kazandırarak müreffeh seviyelere çıkaracağız. Standartlar oluşturarak ve bulunulan ortamların gündemlerinde bu aydın insanların da imzası olacaktır. Bu şekilde doğru işleyen ve yapıcı gelişmeler gerçekleşir.
Somut önermelerde bulunacak insanlara ihtiyaç düne göre bu gün çok daha fazladır. Tempo arkadan gelenlere göre değil önden giderenlere göre ayarlanmalı, başarının bireylerin kolektif ve yapıcı çalışmalarıyla daha da ilerilere gideceğinin bilinci yaygınlaştırılmalıdır.
Medeniyetlerin insanı kazanma mücadelesi kimi yapılanmalarda etik değerleri zorlamaktadır. Bu noktada İslam medeniyetinin Mevlana’sı, Yunus’u, Sadi’si hiç bir etik zorlamaya meydan vermeden İnsanı hak ettiği mutluluk deryasına bulayacak ve egoizmin yalnızlaştırdığı buhranlar içinde  yüzen insanlara mutluluk muştuları hediye edecek ve insanları ‘doğru sözde buluşanlar’ kervanına katacaktır.
Bu eskimez değerlerin temsilcilerine gerekli kaynakların sağlanması gönül fakirliğine düşenlere deva olacaktır. ‘Uydurma’ stratejileri böylelikle birlikte yaşama teorilerine dönüşecektir. Bu bağlamada konferans, zirve ve çalıştaylarda argümanlarıyla doğruyu ezilmeden ve eğilmeden savunacak bilginlere ve bilgelere sahip çıkılmalı.
 
Biz ve Temsilcimiz
________________________________________
Hem temsil edilene saygı duyan, sabiteleriyle gelişime açık, hem de temsil edilen projeleri, duruşu ve bir ayağıyla sorumluluklarının üzerinde duran diğeriyle tüm dünyayı dolaşan vizyon  kazandıracak mümessillere ihtiyaç olacaktır. Temsilci, tek tek bireyleri değil bir toplumu bir kenti onun ekonomisi, sosyal yapısı, eğitimi ve ulaşımı ve iletişimiyle bir bütün içerisinde değerlendirerek toplu çözümler bulacak. Gerçek mümessil temsil ettiği kitlelerin siyaset ve siyasetçiden reel beklentiler noktasında çıtayı yükselten bir profile sahip olmalıdır. İşsizlikle mücadele fabrikalarla, yatırımla ve kente akışan sermaye ve yatırımlarla olur. Bu yatırımları yol açacak yeni söylem ve eylemleri   taşıyabilecek bir temsilciye artık ihtiyaç dünden daha fazladır.  Mümessil bu konuda da açılımları olan bir kimlik ve düzlemde olmalıdır. ‘Bana inan’ ve ‘bana güven’ güvenceleri sadece siyasetçiye değil siyaset olgusuna da çok ciddi zararlar veriyor.
  
 
 
 

 

 

EVLİYA ÇELEBİNİN İZİNDEN BİLGİYE, ÇİN'E VE ÇİNİYE, ALMANYA'YA VE DÖNÜŞ SANADIR, EVLİYALAR DİYARI...